
Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Başkalarına Maddi Yardımda Bulunma

İnfak, harcama yapmak, bitirmek, malı ve parayı elden çıkarmak anlamında bir kelime. Geçimsizlik, anlaşmazlık ve ara bozuculuk olan nifakı ortadan kaldıran, nifakın tam aksi… Çünkü toplumda adaletsizliğin ortaya çıkaracağı anlaşmazlıkları ancak elindekini paylaşarak gidermek mümkün. Malını, ekonomik gücünü sadece kendisi için değil başka insanlar için de kullanabilmekle… Komşusunun açlığını, soğuk kış gününde sırtında paltosu olmayan hiç tanımadığı bir çocuğun derdini hissedebilmekle…
Oysa muhtacı fark etmeyip, hâlini hissetmeyip ve ihtiyacını gidermediğimizde yaşananlara ne diyelim? Kimi ve nasıl mesul tutalım? Açı, açıkta olanı, çaresiz kalanı işleyeceği hangi cürüm için rahatlıkla suçlayalım? Naçar kaldığında dönüp yüzüne bakmadığımızdan, “Aç mısın?” diye sormadığımızdan nasıl ve hangi erdemleri bekleyelim? Toplumda huzuru ancak bu soruları kendimize, vicdanımıza yönelttiğimizde bulabileceğiz. Üstelik kendi iç huzurumuz için de bu soruların cevabını düşünmek ve vermek zorundayız. Öyle ya toplumsal barışın bir ön şartı olduğu kadar iyi bir mümin, takva sahibi inanan olmanın da ön şartlarından biri infak. Yüce Allah’ın ayetinde buyurduğu üzere: “O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, muttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” (Bakara, 2/2-3.) Muttakî müminler mallarını Allah yolunda harcarlar çünkü her şeyin olduğu gibi servetin de asıl sahibinin Yüce Allah olduğunu bilirler (Bkz. Hadîd, 57/7.) ve her durumda farklı bir çeşidi ile infakı hayatlarında hâkim kılarlar.
İnfak bazen tasadduk, zekât, fıtır sadakası, kurban, hediye, iare bazen insanların istihdam edilecekleri meşru bir alanda yatırım ya da vakıf olarak çıkar karşımıza. Her biri toplumsal ve bireysel faydalarının yanında ibadettir bir diğer anlamıyla. Ve Allah yolunda cömertlik ve hak sahiplerine haklarını teslimdir de aynı zamanda. Yüce Allah: “Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak var” (Zâriyât, 51/19.) demektedir.
Öyleyse muhtaç ve yoksullara infak edilmediğinde hakları gasp edilmiş olur. Mal temizlenip arınmaz. Mal sahibi de gasp eden, hak yiyen olur. Tam da bundan belki de zekâtı verilmeyen mal bereket, mal sahibi infak etmediğinde huzur bulmaz. Muhtacın hakkı iade edildiğinde ise insan mala düşkünlük ve hırstan arınır, iç huzura kavuşur. Daha duyarlı, cömert ve diğerkâm olur infak eden ve fakirlik korkusu, mala aşırı düşkünlük hırs ve zafiyetlerinden kurtulmuş güçlü bir şahsiyet de kazanır. İnfak ile insan yoksunluk ve yoksulluğun tehdit ve sıkıntılarından da uzaklaşır. Çünkü infak yokluk ve yoksulluğun ortaya çıkarabileceği suçları, karışıklıkları, insan onurunu zedeleyen dilencilik ve dolandırıcılık gibi davranışları da engeller.
MUHTAÇ KİMDİR?
Muhtaç yani ihtiyaç sahibi; fakirdir, düşkündür, borçlu olan, boyunduruk altına alınıp esir ya da köle düşendir. Bazen de yolda kalandır, memleketinde varlıklı iken yolda ihtiyaca düçar olandır o. (Bkz. Tevbe, 9/60.) Yetim, öksüz, dul yahut mülteci olarak da karşımıza çıkabilir muhtaç. Elinden geleni yaptığı halde normal ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumda olandır o. Ve muhtacı bulmak da infak edenin vazifesidir. Zira muhtaç “hak sahibidir” malımızda. Onlar dile getiremese de bizim onları bulmamız ve hatta önce fark etmemiz icap eder. Fark edebilmemiz için ise onları Yüce Allah şöyle tanıtır: “Sadakalar, kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara, 2/273.)
İhtiyaç sahiplerinden haberdar olmanın bazı bakımlardan kolaylaştığı günümüzde bu hususta istismarın da arttığı bilinen bir gerçektir. Bu sebeple muhtacı doğru tespit edebilmek için infakta Kur’an’ın en yakınlardan başlamak konusundaki yönlendirmesi de önemli bir yöntemdir. (Bkz. Nisa, 4/36.) Zira yakın akraba ve yakın komşudan başlamak yakındaki muhtacı daha kolay tespit edebilmek imkânı ile de ilgilidir. Diğer yandan Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Yoksula verilen sadaka bir, akrabaya verilen ise hem sadaka, hem de sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır” (Nesâi, Zekât, 82.) buyurarak en yakından başlamanın ayrıca sevabına işaret eder.
İnfak edilecek kimsenin doğru tespitinin önemi Kur’an-ı Kerim’in kimlere infak edilebileceğine dair detaylı açıklamaları ile ortaya çıkar. Müslümanın dikkatsizce, emin olmadan ve nereye gideceğini araştırmadan infak etmesi doğru bir tutum değildir. Zira sorumluluk sadece malın verilmesi ile düşmeyecek malın Allah’ın murat ettiği kimselere ulaştırılabilmesi ile ancak yerine getirilecektir. Gerekli ön araştırma ve gösterilecek dikkat infakın tüm ibadetlerde zorunlu olan şuuru ile ilgilidir.
Yazan Dr. Fatma Bayraktar Karahan / Diyanet İşleri Uzmanı
